Hayat
nedir ve ne değildir?
Bu değişler
gerçekten okunmaya değer...
Hayat skor
tabelası tutmak değildir.
Kaç arkadaşınız
olduğu ya da
kaçının
sizi arkadaş kabul ettiği değildir.
Hafta sonu
için planlarınızın olması değildir.
Hafta sonunda
yalnız olmanız da değildir.
Şu
sıralar sevgiliniz olması değildir.
Geçmişte
sevgiliniz olması değildir.
Geçmişte
kaç sevgiliniz olduğu değildir.
Bugüne
kadar hiç sevgilinizin olmaması da değildir.
Sizi kimin
öptüğü değildir.
Aileniz
ya da onların serveti değildir.
Hangi okula
gittiğiniz değildir.
Ne kadar
güzel ya da
ne kadar
çirkin olduğunuz değildir.
Giydikleriniz,
ayakkabılarınız değildir.
Ne çeşit
müzik dinlediğiniz değildir.
Okul notlarınız
değildir.
Ne kadar
akıllı olduğunuz değildir.
Herkesin
size verdiği akıl notu hiç değildir.
Hayat standart
testlerinin belirlediği
kişiliğiniz de değildir.
Hayat bir
kağıda dökülmüş hayat hikayeniz ve
bu hayat
hikayesini kimin kabul ettiği de değildir.
AMA HAYAT:
Kimi sevdiğiniz,
kimi incittiğinizdir.
Kimi mutlu,
kimi mutsuz ettiğinizdir.
Sizin olanları
koruyabilme ya da
mahvedebilmenizdir.
Dostluklarınızdır.
Neyi
söylediğiniz ve neyi kastettiğinizdir.
Hangi önemli
hüküm ve
kararları
verdiğiniz ve de
niçin verdiğinizdir.
İçinizde
sevgiyi taşımak,
büyütmek
ve dağıtmaktır.
Ama en
önemlisi, yalnız başınıza
asla gerçekleştiremeyeceğiniz
bir şeyi yapmak,
hayatınızı,
başka insanların kalbine dokundurabilmektir.
Başkalarının
kalplerini etkileyecek yolu
ancak siz
seçersiniz.
Ve hayat
bu seçimlerdir zaten.
Hayat silgi
kullanmadan resim çizme sanatıdır.
Ve insanlar
böyle büyürler.
Unutmayın;
YAŞAMA
KENDiMiZDEN NE KATARSAK,
YAŞAMDAN
DA ONU ALIRIZ...
Doğumgünü Hediyesi
Fırına geldiğimde ortalıkta ekmek görünmüyordu. Eski bir dostum olan fırıncı,"Biraz
bekleyeceksin hocam," dedi.
"İki-üç dakikaya kadar çıkartıyorum."
Kenardaki tabureye oturup beklemeye koyulurken, içeriye yaşlıca bir adamın girdiğini
gördüm. Eskimiş ceketinin sol yakası altında bir madalya parıldıyor ve yürürken hafifçe topallıyordu.
Selam verdikten sonra, fırıncının tezgahına yaklaşarak, "Ekmeklerimi alayım," dedi.
"Benim ikizler acıkmıştır."
Fırıncı, adamın kendesine uzattığı torbayı alarak tezgahın
altına eğildi ve bir gün öncesine ait olduğu anlaşılan ekmeklerden dört-beş tane çıkardı.
Ben o arada oturması için kendi yerimi o adama vermiş, tezgahın yanına iyice yaklaşmıştım.
Ekmeklerden birkaç tanesinin şekli değişmiş, katılaşmış, taş gibi olmuştu.
Fısıltı şeklinde fırıncıya sordum.
"Neden taze ekmeği beklemesini söylemiyorsun? Biraz sonra çıkacak ya!.. " "Bayat ekmekleri
kendisi istiyor." dedi fırıncı. "Çok fakir olduğundan, ona yarı fiyatına veriyorum."
"Kim bu adam?"diye sordum. "Kore gazilerinden " dedi. "Oğluyla gelini bir trafik kazasında
vefat edince, ikiz torunlarını yanına almıştı. Yıllardır onlara bakıyor, hem
de çok az bir maaşla."
Fırıncının anlattıkları karşısında içimin yandığını
hissediyor ve ufak da olsa bir şeyler yapmak istiyordum.
"Aradaki farkı ben vereyim," dedim. "Hiç olmazsa bugün taze ekmek yesinler."
Fırıncı, teklifimi kabul etti ve biraz sonra da, fırından yeni çıkan taze
ekmekleri adamın torbasına doldururken şekli bozuk, bayat ekmekleri de tezgahın altına koydu.
"Çok şanslısın hacı amca," dedi. Çocuklar için sana bugün pasta gibi ekmek vereceğim."
Yaşlı adam, bir evlat sevgisiyle kucakladığı torbayı göğsüne bastırırken.
"Allah, senden razı olsun evladım" dedi.
"Bugün onların doğum günü olduğunu nereden biliyordun ?"

GÖRMESİNİ BİLEN GÖZLER
Küçük
kız, kendini bildiği günden beri annesinden büyük bir şefkat görmüş ve ondan duyduğu sözlerle,
pamuk prensesten daha güzel olduğuna inanmıştı. Ona göre; nur yüzlü ve badem gözlüydü. Bir tanecik
yavrusuydu her zaman. Ama ilk okula başlayınca işler değişti. Arkadaşları onun
hiç de güzel olmadığını, hatta çirkin bile sayıldığını söylemekteydi. Küçük
kız, ilk önceleri onlara inanmadı çünkü herkes birbirini kıskanıyordu. Ama bir kaç yılda
gerçeklerle yüzleşti. Annesinin bir pamuğa benzettiği yüzü, çiçek bozuğu bir cilde sahipti. "Badem"
dediği gözleri ise şaşıydı. Vücudu da bir serviyi andırmıyordu. Demek ki, annesi onu
aldatmış ve yıllar yılı çekinmeden yalan söylemişti.
Genç kızın anne sevgisi,
kısa bir süre sonra nefrete dönüştü. Evlenme çağına gelmiş olmasına rağmen yüzüne bakan
yoktu. Üstelik de gözleri, bütün tedavilere rağmen düzelmiyordu. Genç kız, doktorların gizlice yaptığı
konuşmalardan kör olacağını anladığında çılgına döndü ve kendisini hâlâ
çocukluk yıllarındaki ifadelerle seven annesinin bu yalanlarına dayanamayıp evi terk etmeye karar
verdi. Fakat annesi, uzak bir yerde iş bulduğunu söyleyerek ondan önce davrandı ve kazandığı
paraları bir akrabasına gönderip, kızına bakmasını rica etti. Genç kız bir süre
sonra görmez oldu. Karanlık dünyasıyla baş başaydı. Bu arada annesini hiç merak etmiyordu. Yalancıydı
annesi, ölse bile bir kayıp sayılmazdı. Bir gün doktorlar, uygun bir çift göz bulduklarını söyleyerek
kızı ameliyat ettiler.
Ancak o, gözünü açtığında yine aynı yüzü görmekten korkuyordu.
Fakat kör olmak zordu. En azından kimseye yük olmazdı. Genç kız, ameliyat sonunda aynaya baktığında,
müthiş bir çığlık attı. Karşısında bir dünya güzeli vardı.
Gerçekten
de harika bir kızdı gördüğü. Yüzündeki bozukluklar tamamen kaybolmuştu. Çok kemerli olan burnu
düzelmis, kepçe kulakları normale dönmüş ve yaban otlarını andıran saçları, dalga dalga
olmuştu. Genç kız, yanındaki yaşlı doktora sevinçle sarılarak: "Sanki yeniden dünyaya
geldim!" dedi. "Yüzümde hiçbir çirkinlik kalmamış, estetik ameliyatı siz mi yaptınız?" Yaşlı
doktor: "Böyle bir ameliyat yapmadık kızım!." diye gülümsedi. Annenin bağışladığı
gözleri taktık. Sen, onun gözünden gördün kendini!."
Tilki ve Onun Torunları
Çok zaman
önceydi. Hatta tilki, bildiğimiz tilki değildi o zamanlar. Neyse, tilkilerden bir tilki ormandaki tüm hayvanları,
“Güneş gücünü benden alıyor, eğer ben ölürsem güneş de ölür ve bir daha asla doğmaz.”
diyerek kandırdı. O kadar muazzam bir yalandı ki bu, şeytan bile “Maşallah!” dedi. “Dikkatinizi
çekmiyor mu hiç? Ben uyuyunca güneş batıyor, ben uyanınca güneş tekrar doğuyor. Peki bu ne demek
oluyor sizce? Eğer ben bir gün uyanmazsam güneşi unutun arkadaş!” dedi.
Bütün hayvanlar inandı
tilkiye. O ölmesin, kimse karanlıkta kalmasın diye seferber oldu tüm hayvanlar. Yemediler yedirdiler, içmediler
içirdiler. Daha temiz olsun diye; at, yelesiyle süpürüyordu tilkinin yuvasını. Arılar bal taşıyordu,
çakallar et. Her türlü yemişin en güzel tarafını tilkiye yediriyorlardı. Ve daha neler neler… Anlatsam
şaşarsın. Mesela yüzyıllar sonra ‘Kuş sütü’ diye sofralarda bulunmadığı
için beylerin keyfini kaçıracak o muhteşem içecek o günlerde tilkinin ömrünü uzatsın, tilki daha sağlıklı
olsun, ‘Aman ölmesin!’ diye karga tarafından icat edilerek şifa niyetine tilkiye içirilmişti.
Aslandan,
kaplandan, filden, timsahtan daha şa’şaalı bir hayat yaşadı tilki; ama kuş sütü de kar
etmedi ve bir gün akşama doğru öldü. Az sonra güneş battı. Herkes sustu. Kimsenin ağzını
bıçak açmıyordu. Sabaha kadar uyumadılar. Çünkü güneş bir daha asla doğmayacaktı; ama beklenen
olmadı.
Ertesi sabah güneş sanki tilki hiç ölmemiş gibi tekrar doğdu. Anladılar. Meğer
tilki bütün ormanı kandırmış. O günden sonra hiçbir hayvan tilkiye inanmadı; ama tilkiler dedelerininki
gibi muhteşem bir hayat yaşabilmek için dört koldan yalan söylediler.
Bu yalanlar süregelirken binlerce tilki
hikayesi oluştu ve böylece tilki, kurnazlığın en büyük temsilcisi oldu.
Gül Bahçesi
Zamanın birinde bir kasabada yaşayan dünyalar güzeli bir kız varmış.. Bu kız
öyle güzelmiş ki çok uzak şehirlerden ve ülkelerden çok zengin, çok yakışıklı, asil pek çok
delikanlı onu görmeye gelirmiş.. Kendisiyle evlenmek isteyen nice prensi nice şovalyeyi reddeden güzel kız
kimseleri beğenmezmiş...
Bu arada aynı kasabada yaşayan ve bu kıza
aşık olan genç bir delikanlı da bu kızı istemiş... Ama kız onu da reddetmiş...
Aradan
uzun yıllar geçmiş.. Bizim delikanlı kasabadan ayrılmış...Kendine başka bir hayat kurmuş
ve evlenmiş, çoluk cocuğa karışmış... Birgün yolu bir zamanlar yaşadığı
güzel, küçük kasabaya düşmüş..
Orada tanıdık birine rastladığında
aklına bir zamanlar orada yaşayan dünyalar güzeli kız gelmiş ve ona ne olduğunu sormuş... Yaşlı
adam önünde gül bahçesi olan bir evi göstererek kızın evlendiğini söylemiş.. Bizimki bir zamanlar herkesi
reddetmiş olan kızın kocasını pek merak etmiş...
Bir gün gizlenip
kocasını evden çıkarken görmüş... Kızın kocası şişman, kel ve çirkin mi çirkin
bir adammış... Üstelik zengin bile değilmiş.. Çok merak eden adam kocası gittikten sonra evin kapısını
çalmış.. Kız kapıyı açınca kendini tanıtmış ve neden böyle bir adamla evlenmiş
olduğunu sormuş.. Kız da ona arkasındaki gül bahçesinden en güzel gülü koparıp getirirse cevabı
vereceğini bu arada tek şartının bahçede ilerlerken geriye dönmemesi olduğunu söylemiş...
Adam
da bunun üzerine yüzlerce güzel gülün olduğu bahçede ilerlemeye başlamış... Birden çok güzel sarı
bir gül görmüş.. Tam ona doğru eğilirken biraz ilerde kocaman pempe bir gül gözüne çarpmış... Tam
ona uzanırken daha ilerde muhteşem güzellikte kırmızı bir gül goncası görmüş...
Derken
bir de bakmış ki bahçenin sonuna gelmiş ve mecburen oradaki bir gülü koparıp kıza götürmüş...
Bahçenin en güzel gülünü getirmesini beklerken kız bir de ne görsün yaprakları solmuş cılız bir gül..
Bunun
üzerine adama dönen kız şöyle demiş : "Bak gördün mü? Her zaman daha iyisini bulmak isterken
ömür geçer ve sen en kötüsüne razı olmak zorunda kalırsın.. Bu yüzden gençlik elden gitmeden elindekiyle yetinebilmeyi
öğrenmek gerekir.."

Hayatınızı değiştirecek 2 ŞEY
İki şey seni "vasıflı insan "yapar: 1 İradeye hakim olmak 2
Uyumlu olmak İki şey sana "e değer" katar: 1 Hitabet ve diksiyon eğitimi almak 2 Anlayarak
hızlı okumayı öğrenmek İki şey seni geri bırakır: 1 Kararsızlık
2 Cesaretsizlik İki şey seni kaşif yapar: 1 Vasıflı çevre 2 Birazcık delilik
İki şey senin ömür boyu boşa kürek çekmemeni sağlar: 1 Baskın yeteneği bulmak 2
Cidden sevdiği işi yapmak İki şey başarının sırrıdır: 1 Ustalardan
ustalığı öğrenmek 2 Kendini güncellemek İki şey başarıyı mutlulukla beraber
yakalamanın sırrıdır: 1 Niyetin saf (halis) olması 2 Ruhsal farkındalık İki
şey seni milyonlarca insanlardan ayırır: 1 Problemin değil çözümün parçası olmak 2 Hayata
ve herşeye yeni (özgün,orijinal,farklı)bakış açısıyla yaklaşabilmek. İki şey
gelişmeyi engeller: 1 Aşırılık (mübalağa,abartı,ifrat,tefrit) 2 Felaket odaklılık
İki şey çözüm getirir: 1 Tebessüm (gülümseme,sırıtma veya kahkaha değil!) 2 Sükut (susmak)
İki şey"kalitesiz insan"ın özelliğidir: 1 şikayetçilik 2 Gıybet,dedikodu,su-i zan
İki şey çözümsüz görünen problemleri bile çözer: 1 Bakış açısını değiştirmek
2 Empati yapmak (muhatabın yerine kendini koymak) İki şey yanlış yapmanı engeller: 1
Şahıs ve olayları akıl ve kalp süzgecinden geçirmek 2 Kul hakkından korkmak İki şey
seni gözden düşürür: 1 Demagoji (laf kalabalığı) 2 Kendini ağıra satma (övme,vazgeçilmez
gösterme vs..)
Hayal
Bu öykü, çiftlikten çiftliğe, yarıştan yarışta
koşarak atları terbiye etmeye çalışan gezgin bir at terbiyecisinin genç oğluna kadar uzanır.
Babasının işi nedeniyle çocuğun orta öğretimi kesintilere uğramıştı. Orta
ikideyken, büyüdüğü zaman ne olmak ve yapmak istediği konusunda bir kompozisyon yazmasını istedi
hocası.. Çocuk bütün gece oturup günün birinde at çiftliğine sahip olmayı hedeflediğini anlatan 7 sayfalık
bir kompozisyon yazdı. Hayalini en ince ayrıntılarıyla anlattı. Hatta hayalindeki 200 dönümlük
çiftliğin krokisini de çizdi. Binaların, ahırların ve koşu yollarının yerlerini gösterdi.
Krokiye, 200 dönümlük arazinin üzerine oturacak 1000 metrekarelik evin ayrıntılı planını da ekledi.
Ertesi gün hocasına sunduğu 7 sayfalık ödev, tam kalbinin sesiydi.. İki gün sonra ödevi geri aldı.
Kağıdın üzerinde kırmızı kalemle yazılmış kocaman bir "0" ve "Dersten sonra
beni gör" uyarısı vardı. "Neden "0" aldım?" diye merakla sordu hocasına, çocuk.. "Bu senin yaşında
bir çocuk için gerçekçi olmayan bir hayal" dedi, hocası.. " Paran yok. Gezginci bir aileden geliyorsun. Kaynağınız
yok. At çiftliği kurmak büyük para gerektirir. Önce araziyi satın alman lazım.Damızlık hayvanlar
da alman gerekiyor. Bunu başarman imkansız" ve ekledi: "Eğer ödevini gerçekçi hedefler belirledikten
sonra yeniden yazarsan, o zaman notunu yeniden gözden geçiririm." Çocuk evine döndü ve uzun uzun düşündü. Babasına
danıştı. "Oğlum" dedi babası "Bu konuda kararını kendin vermelisin.Bu senin hayatın
için oldukça önemli bir seçim!." Çocuk bir hafta kadar düşündükten sonra ödevini hiçbir değişiklik yapmadan
geri götürdü hocasına.. "Siz verdiğiniz notu değiştirmeyin" dedi.. "Ben de hayallerimi. ." O orta 2
öğrencisi, bugün 200 dönümlük arazi üzerindeki 1000 metrekarelik evinde oturuyor. Yıllar önce yazdığı
ödev şöminenin üzerinde çerçevelenmiş olarak asılı. Öykünün en can alıcı yanı şu:
Aynı öğretmen,geçen yaz 30 öğrencisini bu çiftliğe kamp kurmaya getirdi.Çiftlikten ayrılırken
eski öğrencisine "Bak" dedi, "Sana şimdi söyleyebilirim. Ben senin öğretmeninken, hayal hırsızıydım.
O yıllarda öğrencilerimden pek çok hayal çaldım. Allah' tan ki, sen, hayalinden vazgeçmeyecek kadar inatçıydın."
|