fktalmeckear.gif

Okunasi Yazilar



asdra.jpg

Hayat nedir ve ne değildir?

 

                  Bu değişler gerçekten okunmaya değer...

 

                  Hayat skor tabelası tutmak değildir.

                  Kaç arkadaşınız olduğu ya da

                  kaçının sizi arkadaş kabul ettiği değildir.

                  Hafta sonu için planlarınızın olması değildir.

                  Hafta sonunda yalnız olmanız da değildir.

                  Şu sıralar sevgiliniz olması değildir.

                  Geçmişte sevgiliniz olması değildir.

                  Geçmişte kaç sevgiliniz olduğu değildir.

                  Bugüne kadar hiç sevgilinizin olmaması da değildir.

 

                  Sizi kimin öptüğü değildir.

                  Aileniz ya da onların serveti değildir.

                  Hangi okula gittiğiniz değildir.

                  Ne kadar güzel ya da

                  ne kadar çirkin olduğunuz değildir.

                  Giydikleriniz, ayakkabılarınız değildir.

                  Ne çeşit müzik dinlediğiniz değildir.

                  Okul notlarınız değildir.

                  Ne kadar akıllı olduğunuz değildir.

                  Herkesin size verdiği akıl notu hiç değildir.

                  Hayat standart testlerinin belirlediği

                  kişiliğiniz de değildir.

                  Hayat bir kağıda dökülmüş hayat hikayeniz ve

                  bu hayat hikayesini kimin kabul ettiği de değildir.

 

                  AMA HAYAT:

 

                  Kimi sevdiğiniz, kimi incittiğinizdir.

                  Kimi mutlu, kimi mutsuz ettiğinizdir.

                  Sizin olanları koruyabilme ya da

                  mahvedebilmenizdir.

                  Dostluklarınızdır.

                  Neyi söylediğiniz ve neyi kastettiğinizdir.

                  Hangi önemli hüküm ve

                  kararları verdiğiniz ve de

                  niçin verdiğinizdir.

                  İçinizde sevgiyi taşımak,

                  büyütmek ve dağıtmaktır.

 

                  Ama en önemlisi, yalnız başınıza

                  asla gerçekleştiremeyeceğiniz bir şeyi yapmak,

                  hayatınızı, başka insanların kalbine dokundurabilmektir.

 

                  Başkalarının kalplerini etkileyecek yolu

                  ancak siz seçersiniz.

                  Ve hayat bu seçimlerdir zaten.

 

                  Hayat silgi kullanmadan resim çizme sanatıdır.

                  Ve insanlar böyle büyürler.

 

                  Unutmayın;

 

                  YAŞAMA KENDiMiZDEN NE KATARSAK,

                  YAŞAMDAN DA ONU ALIRIZ...

Doğumgünü Hediyesi

 Fırına geldiğimde ortalıkta ekmek görünmüyordu. Eski bir dostum olan fırıncı,"Biraz bekleyeceksin hocam," dedi.

 "İki-üç dakikaya kadar çıkartıyorum."

 Kenardaki tabureye oturup beklemeye koyulurken, içeriye yaşlıca bir adamın girdiğini gördüm. Eskimiş ceketinin sol yakası altında bir madalya parıldıyor ve yürürken hafifçe topallıyordu. Selam verdikten sonra, fırıncının tezgahına yaklaşarak, "Ekmeklerimi alayım," dedi.

 "Benim ikizler acıkmıştır."

 Fırıncı, adamın kendesine uzattığı torbayı alarak tezgahın altına eğildi ve bir gün öncesine ait olduğu anlaşılan ekmeklerden dört-beş tane çıkardı. Ben o arada oturması için kendi yerimi o adama vermiş, tezgahın yanına iyice yaklaşmıştım. Ekmeklerden birkaç tanesinin şekli değişmiş, katılaşmış, taş gibi olmuştu.

 Fısıltı şeklinde fırıncıya sordum.

 "Neden taze ekmeği beklemesini söylemiyorsun? Biraz sonra çıkacak ya!.. "
"Bayat ekmekleri kendisi istiyor." dedi fırıncı. "Çok fakir olduğundan, ona yarı fiyatına veriyorum."

 "Kim bu adam?"diye sordum.
"Kore gazilerinden " dedi. "Oğluyla gelini bir trafik kazasında vefat edince, ikiz torunlarını yanına almıştı. Yıllardır onlara bakıyor, hem de çok az bir maaşla."

 Fırıncının anlattıkları karşısında içimin yandığını hissediyor ve ufak da olsa bir şeyler yapmak istiyordum.

 "Aradaki farkı ben vereyim," dedim. "Hiç olmazsa bugün taze ekmek yesinler."

 Fırıncı, teklifimi kabul etti ve biraz sonra da, fırından yeni çıkan taze ekmekleri adamın torbasına doldururken şekli bozuk, bayat ekmekleri de tezgahın altına koydu.

 "Çok şanslısın hacı amca," dedi. Çocuklar için sana bugün pasta gibi ekmek vereceğim."

 Yaşlı adam, bir evlat sevgisiyle kucakladığı torbayı göğsüne bastırırken. "Allah, senden razı olsun evladım" dedi.

 "Bugün onların doğum günü olduğunu nereden biliyordun ?"

normal_alpine_flowers.jpg

GÖRMESİNİ BİLEN GÖZLER

Küçük kız, kendini bildiği günden beri annesinden
büyük bir şefkat görmüş ve ondan duyduğu sözlerle,
pamuk prensesten daha güzel olduğuna inanmıştı.
Ona göre; nur yüzlü ve badem gözlüydü. Bir tanecik
yavrusuydu her zaman. Ama ilk okula başlayınca işler
değişti. Arkadaşları onun hiç de güzel olmadığını, hatta
çirkin bile sayıldığını söylemekteydi. Küçük kız, ilk
önceleri onlara inanmadı çünkü herkes birbirini
kıskanıyordu. Ama bir kaç yılda gerçeklerle yüzleşti.
Annesinin bir pamuğa benzettiği yüzü, çiçek bozuğu
bir cilde sahipti. "Badem" dediği gözleri ise şaşıydı.
Vücudu da bir serviyi andırmıyordu. Demek ki, annesi
onu aldatmış ve yıllar yılı çekinmeden yalan söylemişti.

Genç kızın anne sevgisi, kısa bir süre sonra nefrete
dönüştü. Evlenme çağına gelmiş olmasına rağmen yüzüne
bakan yoktu. Üstelik de gözleri, bütün tedavilere rağmen
düzelmiyordu. Genç kız, doktorların gizlice yaptığı
konuşmalardan kör olacağını anladığında çılgına döndü
ve kendisini hâlâ çocukluk yıllarındaki ifadelerle seven
annesinin bu yalanlarına dayanamayıp evi terk etmeye
karar verdi. Fakat annesi, uzak bir yerde iş bulduğunu
söyleyerek ondan önce davrandı ve kazandığı paraları
bir akrabasına gönderip, kızına bakmasını rica etti.
Genç kız bir süre sonra görmez oldu. Karanlık dünyasıyla
baş başaydı. Bu arada annesini hiç merak etmiyordu.
Yalancıydı annesi, ölse bile bir kayıp sayılmazdı.
Bir gün doktorlar, uygun bir çift göz bulduklarını
söyleyerek kızı ameliyat ettiler.

Ancak o, gözünü açtığında yine aynı yüzü görmekten
korkuyordu. Fakat kör olmak zordu. En azından kimseye
yük olmazdı. Genç kız, ameliyat sonunda aynaya baktığında,
müthiş bir çığlık attı. Karşısında bir dünya güzeli vardı.

Gerçekten de harika bir kızdı gördüğü. Yüzündeki
bozukluklar tamamen kaybolmuştu. Çok kemerli olan
burnu düzelmis, kepçe kulakları normale dönmüş ve
yaban otlarını andıran saçları, dalga dalga olmuştu.
Genç kız, yanındaki yaşlı doktora sevinçle sarılarak:
"Sanki yeniden dünyaya geldim!" dedi. "Yüzümde hiçbir
çirkinlik kalmamış, estetik ameliyatı siz mi yaptınız?"
Yaşlı doktor: "Böyle bir ameliyat yapmadık kızım!."
diye gülümsedi. Annenin bağışladığı gözleri
taktık. Sen, onun gözünden gördün kendini!."

Tilki ve Onun Torunları

Çok zaman önceydi. Hatta tilki, bildiğimiz tilki değildi o zamanlar. Neyse, tilkilerden bir tilki ormandaki tüm hayvanları, “Güneş gücünü benden alıyor, eğer ben ölürsem güneş de ölür ve bir daha asla doğmaz.” diyerek kandırdı. O kadar muazzam bir yalandı ki bu, şeytan bile “Maşallah!” dedi. “Dikkatinizi çekmiyor mu hiç? Ben uyuyunca güneş batıyor, ben uyanınca güneş tekrar doğuyor. Peki bu ne demek oluyor sizce? Eğer ben bir gün uyanmazsam güneşi unutun arkadaş!” dedi.

Bütün hayvanlar inandı tilkiye. O ölmesin, kimse karanlıkta kalmasın diye seferber oldu tüm hayvanlar. Yemediler yedirdiler, içmediler içirdiler. Daha temiz olsun diye; at, yelesiyle süpürüyordu tilkinin yuvasını. Arılar bal taşıyordu, çakallar et. Her türlü yemişin en güzel tarafını tilkiye yediriyorlardı. Ve daha neler neler… Anlatsam şaşarsın. Mesela yüzyıllar sonra ‘Kuş sütü’ diye sofralarda bulunmadığı için beylerin keyfini kaçıracak o muhteşem içecek o günlerde tilkinin ömrünü uzatsın, tilki daha sağlıklı olsun, ‘Aman ölmesin!’ diye karga tarafından icat edilerek şifa niyetine tilkiye içirilmişti.

Aslandan, kaplandan, filden, timsahtan daha şa’şaalı bir hayat yaşadı tilki; ama kuş sütü de kar etmedi ve bir gün akşama doğru öldü. Az sonra güneş battı. Herkes sustu. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Sabaha kadar uyumadılar. Çünkü güneş bir daha asla doğmayacaktı; ama beklenen olmadı.

Ertesi sabah güneş sanki tilki hiç ölmemiş gibi tekrar doğdu. Anladılar. Meğer tilki bütün ormanı kandırmış. O günden sonra hiçbir hayvan tilkiye inanmadı; ama tilkiler dedelerininki gibi muhteşem bir hayat yaşabilmek için dört koldan yalan söylediler.

Bu yalanlar süregelirken binlerce tilki hikayesi oluştu ve böylece tilki, kurnazlığın en büyük temsilcisi oldu.

Gül Bahçesi
 
Zamanın birinde bir kasabada yaşayan dünyalar güzeli bir kız varmış.. Bu kız öyle güzelmiş ki çok uzak şehirlerden ve ülkelerden çok zengin, çok yakışıklı, asil pek çok delikanlı onu görmeye gelirmiş.. Kendisiyle evlenmek isteyen nice prensi nice şovalyeyi reddeden güzel kız kimseleri beğenmezmiş...

    Bu arada aynı kasabada yaşayan ve bu kıza aşık olan genç bir delikanlı da bu kızı istemiş... Ama kız onu da reddetmiş...

    Aradan uzun yıllar geçmiş.. Bizim delikanlı kasabadan ayrılmış...Kendine başka bir hayat kurmuş ve evlenmiş, çoluk cocuğa karışmış... Birgün yolu bir zamanlar yaşadığı güzel, küçük kasabaya düşmüş..

    Orada tanıdık birine rastladığında aklına bir zamanlar orada yaşayan dünyalar güzeli kız gelmiş ve ona ne olduğunu sormuş... Yaşlı adam önünde gül bahçesi olan bir evi göstererek kızın evlendiğini söylemiş.. Bizimki bir zamanlar herkesi reddetmiş olan kızın kocasını pek merak etmiş...

    Bir gün gizlenip kocasını evden çıkarken görmüş... Kızın kocası şişman, kel ve çirkin mi çirkin bir adammış... Üstelik zengin bile değilmiş.. Çok merak eden adam kocası gittikten sonra evin kapısını çalmış.. Kız kapıyı açınca kendini tanıtmış ve neden böyle bir adamla evlenmiş olduğunu sormuş.. Kız da ona arkasındaki gül bahçesinden en güzel gülü koparıp getirirse cevabı vereceğini bu arada tek şartının bahçede ilerlerken geriye dönmemesi olduğunu söylemiş...

    Adam da bunun üzerine yüzlerce güzel gülün olduğu bahçede ilerlemeye başlamış... Birden çok güzel sarı bir gül görmüş.. Tam ona doğru eğilirken biraz ilerde kocaman pempe bir gül gözüne çarpmış... Tam ona uzanırken daha ilerde muhteşem güzellikte kırmızı bir gül goncası görmüş...

    Derken bir de bakmış ki bahçenin sonuna gelmiş ve mecburen oradaki bir gülü koparıp kıza götürmüş... Bahçenin en güzel gülünü getirmesini beklerken kız bir de ne görsün yaprakları solmuş cılız bir gül..

    Bunun üzerine adama dönen kız şöyle demiş : "Bak gördün mü? Her zaman daha iyisini bulmak isterken ömür geçer ve sen en kötüsüne razı olmak zorunda kalırsın.. Bu yüzden gençlik elden gitmeden elindekiyle yetinebilmeyi öğrenmek gerekir.."

dream-life-sydney-australia-98.jpg

Hayatınızı değiştirecek 2 ŞEY
 
İki şey seni "vasıflı insan "yapar:
1 İradeye hakim olmak
2 Uyumlu olmak
İki şey sana "e değer" katar:
1 Hitabet ve diksiyon eğitimi almak
2 Anlayarak hızlı okumayı öğrenmek
İki şey seni geri bırakır:
1 Kararsızlık
2 Cesaretsizlik
İki şey seni kaşif yapar:
1 Vasıflı çevre
2 Birazcık delilik
İki şey senin ömür boyu boşa kürek çekmemeni sağlar:
1 Baskın yeteneği bulmak
2 Cidden sevdiği işi yapmak
İki şey başarının sırrıdır:
1 Ustalardan ustalığı öğrenmek
2 Kendini güncellemek
İki şey başarıyı mutlulukla beraber yakalamanın sırrıdır:
1 Niyetin saf (halis) olması
2 Ruhsal farkındalık
İki şey seni milyonlarca insanlardan ayırır:
1 Problemin değil çözümün parçası olmak
2 Hayata ve herşeye yeni (özgün,orijinal,farklı)bakış açısıyla yaklaşabilmek.
İki şey gelişmeyi engeller:
1 Aşırılık (mübalağa,abartı,ifrat,tefrit)
2 Felaket odaklılık
İki şey çözüm getirir:
1 Tebessüm (gülümseme,sırıtma veya kahkaha değil!)
2 Sükut (susmak)
İki şey"kalitesiz insan"ın özelliğidir:
1 şikayetçilik
2 Gıybet,dedikodu,su-i zan
İki şey çözümsüz görünen problemleri bile çözer:
1 Bakış açısını değiştirmek
2 Empati yapmak (muhatabın yerine kendini koymak)
İki şey yanlış yapmanı engeller:
1 Şahıs ve olayları akıl ve kalp süzgecinden geçirmek
2 Kul hakkından korkmak
İki şey seni gözden düşürür:
1 Demagoji (laf kalabalığı)
2 Kendini ağıra satma (övme,vazgeçilmez gösterme vs..) 

Hayal
 
Bu öykü, çiftlikten çiftliğe, yarıştan yarışta koşarak atları terbiye
etmeye çalışan gezgin bir at
terbiyecisinin genç oğluna kadar uzanır. Babasının işi nedeniyle çocuğun
orta öğretimi kesintilere uğramıştı. Orta ikideyken, büyüdüğü zaman ne olmak
ve yapmak
istediği konusunda bir kompozisyon yazmasını istedi hocası.. Çocuk bütün
gece oturup günün birinde at çiftliğine sahip olmayı hedeflediğini anlatan 7
sayfalık bir kompozisyon yazdı. Hayalini en ince ayrıntılarıyla anlattı.
Hatta hayalindeki 200 dönümlük çiftliğin krokisini de çizdi. Binaların,
ahırların ve koşu yollarının yerlerini gösterdi. Krokiye, 200 dönümlük
arazinin üzerine oturacak 1000 metrekarelik evin ayrıntılı planını da
ekledi. Ertesi gün hocasına sunduğu 7 sayfalık ödev, tam kalbinin sesiydi..
İki gün sonra ödevi geri aldı. Kağıdın üzerinde kırmızı kalemle yazılmış
kocaman bir "0" ve "Dersten sonra beni gör" uyarısı vardı. "Neden "0"
aldım?" diye merakla sordu hocasına, çocuk.. "Bu senin yaşında bir çocuk
için gerçekçi olmayan bir hayal" dedi, hocası.. " Paran yok. Gezginci bir
aileden geliyorsun. Kaynağınız yok.
At çiftliği kurmak büyük para gerektirir. Önce araziyi satın alman
lazım.Damızlık hayvanlar da alman gerekiyor. Bunu başarman imkansız" ve
ekledi: "Eğer ödevini gerçekçi hedefler
belirledikten sonra yeniden yazarsan, o zaman notunu yeniden gözden
geçiririm." Çocuk
evine döndü ve uzun uzun düşündü. Babasına danıştı. "Oğlum" dedi babası "Bu konuda kararını kendin vermelisin.Bu senin hayatın için oldukça önemli bir
seçim!." Çocuk bir hafta kadar düşündükten sonra ödevini hiçbir değişiklik
yapmadan geri götürdü hocasına.. "Siz verdiğiniz notu değiştirmeyin" dedi..
"Ben de hayallerimi. ." O orta 2 öğrencisi, bugün 200 dönümlük arazi
üzerindeki 1000 metrekarelik evinde oturuyor. Yıllar önce yazdığı ödev
şöminenin üzerinde çerçevelenmiş olarak asılı.
Öykünün en can alıcı yanı şu: Aynı öğretmen,geçen yaz 30 öğrencisini bu
çiftliğe kamp kurmaya getirdi.Çiftlikten ayrılırken eski öğrencisine "Bak"
dedi, "Sana şimdi söyleyebilirim. Ben senin öğretmeninken, hayal
hırsızıydım. O yıllarda öğrencilerimden pek çok hayal çaldım. Allah' tan ki,
sen, hayalinden vazgeçmeyecek kadar inatçıydın."

TALAS FATMA KEMAL TİMUÇİN ANADOLU LİSESİ WEB PORTALI